MİKROP TEORİSİ Mİ KONAKÇI TEORİSİ Mİ? YENİDEN DÜŞÜNELİM
MİKROP TEORİSİ Mİ KONAKÇI TEORİSİ Mİ? YENİDEN DÜŞÜNELİM

MİKROP TEORİSİ Mİ KONAKÇI TEORİSİ Mİ? YENİDEN DÜŞÜNELİM

 

On dokuzuncu yüzyılda ortaya konan mikrop-hastalık teorisi, patojenik mikropların enfeksiyon hastalıklarına neden olduğunu iddia eden kritik bir tıbbi paradigmadır. Ancak bu teori mikroorganizma merkezli olup, bireyler arasında değişen hastalık şiddetini ve semptomatik profilleri açıklamakta yeterli değildir. Mikroorganizma hastalık oluşması için mutlak gerekli olsa da enfeksiyonun sonucunu tek başına belirleyemez. Bu nedenle bu teori, enfeksiyon sonuçlarını etkileyen konağın durumunu da dikkate almalıdır.

Bu düşünce ile bulaşıcı hastalıkların konakçıdaki kalıtsal veya edinilmiş bağışıklık yetersizliklerinden kaynaklandığını öne süren ‘’konakçı teorisi’’ öne sürülmüştür. Bu teoriye göre mikroorganizmalar pasif çevresel tetikleyicilerdir ve hastalık, önceden var olan konakçı immün yetmezliklerinden kaynaklanır. Bu yetersizlikler, kritik hastalıkları tanımlamak için kullanılan teşhis prosedürlerine bağlı olarak gizli veya açık olabilir.

Yayınlanan bu son incelemede, enfeksiyon sonuçlarını belirlemede patojenik mikropların ve konakçının ilişkisi araştırılmış ve her ikisinin de etkin olduğu yeni bir bakış açısı geliştirilmiş.  

Patojenler, bağışıklık sistemi yeterli ve sağlıklı konakçıda hastalığa neden olabilen mikroorganizmalardır. Ama asemptomatik taşıyıcılık diye bir kavram da vardır ve patojenlerin semptoma neden olmadan konakçıyı enfekte etmesi veya kolonileşmesi durumuna verilen isimdir. Asemptomatik olabilen örnekler arasında Helicobacter pylori, SARS-CoV-2, Mycobacterium tuberculosis vardır.  Mycobacterium tuberculosis, dünya çapında nüfusun dörtte birinde latent olarak bulunmasına rağmen hiçbir hastalık belirtisi olmayabilir.

Diğer taraftan fırsatçı olarak adlandırılan mikroorganizmalar da vardır. Bunlar olağan hallerde hastalığa neden olamaz, ancak konakçının kararlı durumu tehlikeye girdiğinde patojenik olabilirler. Örneğin, spor oluşturan bir bakteri olan Clostridium difficile, antibiyotik kullanımıyla semptomatik hastalığa neden olabilir hale gelebilir. Aynı şekilde florada bulunan Candida mantarları immunsupresyon veya antibiyotik kullanımı gibi floranın bozulduğu durumda enfeksiyona neden olabilir.

İnsan florasında bulunan bir bakteri olan Streptococcus pyogenes, asemptomatik taşıyıcılığa ve yumuşak dokularda nekrotizan enfeksiyonlara ve hatta septik şoka neden olabilir. Streptococcus pyogenes’in bir enzimi olan streptokinaz, insan plazminojenine (Plg) bağlanır ve onu uyarır, proteolitik etkilerle bakterinin yayılması artar.  

Yine bu bakterilerin enfeksiyon yapma potansiyeli (virülans) konağın genetik çeşitliliği ile de ilişkilidir. Streptokok türlerinin süperantijenleri (SAg'ler), T hücresi reseptörleri (TCR'ler) ile insan doku uyumluluk kompleksi (MHC) sınıf II molekülleriyle çapraz bağlantıları antijenden bağımsız T lenfosit aktivasyonuna neden olur. Bu nedenle insan lökosit antijeni II (HLA-II)’deki varyasyonlar enfeksiyon sonuçlarını önemli ölçüde etkiler.

Konakçı genetik çeşitliliğine ek olarak, patojenler de çok büyük genetik çeşitlilik sergiler ve konakçı ile patojen genotiplerinin kombinasyonu hastalığın şiddetini önemli ölçüde etkiler. Bulgulara göre mikroorganizmalar, kutup buzulları, sıcak menfezler, kükürt asidik göller gibi ekstrem ortamlarda bağışıklık sistemi güçlü konakçılarda çoğalacak şekilde evrimleşmiştir.

Sonuç olarak patojenler, konak savunmasını önlemeye çalışır, bağışıklık sistemi yeterli olan insanlara bulaşma ve hastalıklara neden olabilirler. Bir hastalık oluşumu ve sonucunu konakçı ve patojenin genetik çeşitliliği etkileyebilir.

Uzm. Dr. Tutku Taşkınoğlu

https://www.pnas.org/doi/10.1073/pnas.2319605121

 

Her hakkı saklıdır © DÜZEN SAĞLIK GRUBU POLİKLİNİĞİ
Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı Mah. 2400 Cad. No: 2 Çayyolu-Çankaya/ANKARA Tel: (0312) 240 02 22 Faks: (0312) 240 07 72